Hasan Bey tarafından 1652 yılında yaptırılan hamam, hayırsever işadamı Agah Bursalı´nın katkılarıyla restore edildi. Mudanya halkı tarafından “Yukarı Hamam” ya da “Eski Hamam” olarak da anılmaktadır. Hamam; Mısır Mirlivası (tuğgeneral) Hasan Paşa tarafından 1653 tarihinde inşa edilerek geliri, başta hemen yakınında yer alan ve aynı tarihlerde yaptırmış olduğu camii ve diğer vakıf giderlerine akar olarak tayin edilmişti. Hasan Paşa’nın mezarı cami avlusunda bulunurken, hamam kare planlı iki büyük mekan ile bunu destekleyen ilave mekanlardan oluşuyor. Zaman içerisinde kullanılamaz hale gelen hamam depo ve marangozhane olarak kullanılmış, daha sonra özgün yapısına uygun olarak kültür merkezi fonksiyonuyla yeniden Mudanya’ya kazandırıldı.
Myrleia Antik Kenti’nin, günümüzde Mudanya'nın 1 kilometre güneydoğusunda bulunan ve Hisarlık adıyla anılan yayvan tepe üzerinde, M.Ö. 7. yüzyılda İyonya’dan gelen Kolophonlular tarafından kurulduğu kabul ediliyor. Günümüzde bu kentin bazı izlerine rastlanıyor. Tepe üzerinde surlar içinde oldukça yoğun görülen bu kent yaşamına, kuzeye doğru daha seyrek yerleşme alanlarında ve daha kuzeydeki liman kalıntılarında rastlanıyor. 2012 yılında bir inşaat kazısı sırasında ortaya çıkan antik kentin bulunduğu bölge SİT alanı olarak kabul edildi. Mudanya Belediyesi, binlerce yıllık tarihini turizme kazandırmayı hedefliyor.
Hristiyanlığın kadim dönemlerinde büyük ilgi gören Tirilye ve çevresinde çok sayıda görkemli kilise, manastır inşa edilirken, bu yapılardan birisi de Kemerli Kilise’dir. Ortodoks dünyası için oldukça önemli olan Kemerli Kilise’nin sütunlarının Mısır’ın İskenderiye şehrinden getirildiği belirtilirken, yapının 13. yüzyıl sonunda yapıldığı biliniyor. 1676 yılında, Dr.J.Covel tarafından hazırlanan el yazması belgede, kilisenin Panagia Pantobasillissa’ya (Bakire Meryem’e) adandığı anlatılırken, Tirilye’deki bu önemli yapı, Dünya’da duvarlarına resim yapılan ilk kilise olarak tarihe geçti. Kemerli Kilise, Panagia Pantobasilissa Kilisesi ve Trigleia Manastırı Kilisesi olarak da adlandırılıyor. Kemerli Kilise denmesinin nedeni, payandalar üzerindeki kemerlerden oluşmasıdır. Kemerler ve kubbesi 4 sütun üzerine yerleştirilmiş ve kubbeyi taşıyan sütunların üzerine süslü başlıklar konmuştur. Halk arasında Küçük Ayasofya olarak da bilinir. Yüksek bir kubbesi vardır. Yaptıran kişiyi ve yapıldığı tarihi tam olarak belirten bir kitabesinin bulunmaması nedeniyle, uzun yıllar boyunca değişik isimlerle anılmıştır. Kilisenin içi, dışına göre daha görkemliyken, motifler, resimler ve süslemeler göz alıcı bir görüntü oluşturuyor. Duvarlarda insan fresklerinin izleri bulunan yapıda, elinde kılıç tutan asker kıyafetli bir figür, yüzü belirgin şekilde seçilebilen, sağ elinde bir küre tutan mızraklı bir asker ile başka bir bölümünde, Baş Melek Mikhael’in kanatlı freski ve Hz. Meryem’in yaşamının anlatıldığı resim sahneleri görülür. Kilise 1855 depreminde büyük hasar görmüş, çan kulesi ve kubbesi yıkılmıştır. Mübadeleden sonra şahıs mülkiyetinde depo olarak kullanılan kilise, yıllarca metruk halde kalmış, bir süre önce İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin, Bursa Metropolitliği’ne atadığı Elpidophoros Lambriniadis tarafından satın alındı. Restorasyondan sonra kilise olarak hizmet verecek olan kilise eski ihtişamına kavuşacak.
Mudanya’nın en önemli yapılarından birisi de Baş Melekler Kilisesi… Kumyaka Mahallesi’nde bulunan Baş Melekler Kilisesi dünyanın en eski üçüncü kilisesi olarak biliniyor. 780 yılında inşa edilen bin 234 yıllık kilise, Taksiyarhon adıyla da anılıyor. Bizans İmparatoru IV. Konstantinos Porphyrogenetos döneminde 780-797 yılları arasında yapılan ve mülkiyeti özel şahsa ait olan Baş Melekler Kilisesi, bir süre önce İstanbul Fener’de bulunan Ekümenik Patrikhane tarafından Bursa Metropolitliğine atanan Elpidophoros Lambriniadis’e satıldı. İstanbullu bir işadamından satın alınan kilisenin anahtarı ise mahalle muhtarına emanet edildi. Geçmişte akıl hastalarının tedavi edildiği de bilinen kilise, 1448 ve 1819 senelerinde tadilat gördü. Kilise, 1922 yılına kadar önemini korudu. Restorasyonu tamamlandıktan sonra insanlığın ortak mirası olarak hem ibadete hem de ziyarete açılacak.
Zeytinlikler içinde güzel bir mahalle olan Aydınpınar’da tüm kudretiyle varlığını sürdüren Hagios Apostoloi Kilisesi de bu kültür mozaiğinden biri… 1846-1870 yılları arasında Bursa Metropoliti Konstantios döneminde yapıldığı bilinen kilise, iki asırdır varlığını sürdürüyor. Eski adı Misebolu olan eski Rum yerleşimi Aydınpınar’daki kilise, 1922 yılından sonra camiye dönüştürülmüş ve çan kulesi bir süre minare olarak kullanılmıştı. Geçirdiği onca zamanda defalarca işlem gören tarihi yapıdaki çan kulesi daha sonra yıkılarak yerine 1952-1956 arasında minare yaptırıldı. 1980 yılında yeni caminin yaptırılmasıyla zamana direnen bu yapı, kendi haline bırakıldı. Giriş kapısı üzerindeki alınlıkta yer alan 1901 tarihli yazıtından, bu tarihte onarım gördüğü anlaşılan yapı, önemli bir eser olarak Mudanya’nın değerleri arasında yer alıyor. Dikdörtgen planlı büyükçe bir yapıda olan kilise her ne kadar harap edilse de duvarları sapasağlam ayakta... Giriş kapısının sağ tarafındaki en üstteki köşede taşa oyulmuş bir haç işareti dikkati çekerken, özellikle ahşap süslemelerin yer aldığı işlemeler, tahribata rağmen göz kamaştırıyor. Oyma tekniği, motifleri, orijinal vitraylarıyla görsel bir şölen sunan yapının bazı duvarlarında ise kalem işi dua ve ayetler yer alıyor. Kilisenin ana giriş kapısının üstünde Latin Alfabesi ile Rumca yazılmış olan mermer kitabesinde; geçmişin tozlu sayfalarından bugüne uzanan bir söz dikkati çekiyor: “Tanrım evlerin ne kadar sevilir.”
Tirilye’de bulunan Hagios Stephanos Kilisesi, şu an cami olarak hizmet veriyor. Güney Marmara’daki en eski ve özgün Bizans kiliselerinden biri olan yapı, 610-850 yılları arasından günümüze kadar gelen ender Bizans mimarisi yapılarındandır. Camiye çevrilen bu kilisenin ilk ismi Aya Todori olarak biliniyor. Kapısında Hicri 968, Miladi 1560 yazılı olan kilise, daha sonra adı Fatih Camii olarak değiştirilerek kullanıma açıldı. Kenolakkus Manastırı Kilisesi adıyla da bilinir. Girişinde Bizans stili sütun başlıklarına sahip yapının 19 metre yüksekliğinde kubbesi bulunuyor. Çift kademeli kasnağa oturan konik kubbesi binanın en gösterişli kısmıdır. 16. yüzyıl Osmanlı döneminde satın alınarak camiye çevrilmiş, bununla ilgili olarak Arap harfleri ile Osmanlıca yazılmış iki belge vardır. Bunlardan biri kilisenin batı cephesinde, giriş kapısı hizasında saçak altındaki kitabede yer alıyor. Caminin batısındaki avlu duvarına Hasan İbn Ali adında bir şahıs tarafından bir çeşme yaptırılmıştır. 1855'teki şiddetli depremde, yapının minaresiyle kubbe ve güney duvarı hasar görmüş ve onarılmıştır. Temmuz 1920'de bölgenin Yunan ordusu tarafından işgali sırasında, yerli Rumlar tarafından bir süre kiliseye dönüştürüldüğü, ancak Eylül 1921’de buraya gelen Kral Konstantinos'un karşı çıkması üzerine yeniden cami olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Mudanya’nın hayata sımsıkı sarılan değerlerinden biri olan Dereköy’deki tarihi kilise, zamanın yıpratıcılığına meydan okuyor. Eski adı Rumcada dere anlamındaki Potamia’dan gelen Dereköy’deki tarihi kilise, büyüleyici ihtişamını sürdürmek için zamana direniyor. Mahalledeki en önemli ve bugüne kadar varlığını sürdüren Rum Ortodoks Kilisesi’ne ait kalıntılar, görenleri tarihte uzun bir yolculuğa çıkarıyor. 1857 yılında yapılmış anıtsal bir yapı olan Dereköy Kilisesi, gerek mimarisi gerekse içinde bulunan ayin düzenini belirleyen öğelerin özellikleri dolayısıyla önem taşıyor. Burada yaşayan Rumlar 1922 yılında Yunanistan’a gitse de yapı, 1924’ten sonra da Selanik çevresindeki Drama, Kavala, Yanya, Karacaova, Langaza ve Girit Adası’ndan gelen Müslüman Türkler tarafından kullanılmış. Rumların bölgeden ayrılmasının ardından buraya yerleşen Türkler tarafından bina 1972 yılına kadar cami olarak kullanılmış. Yapı bu tarihten sonra, gerek doğal gerekse özensiz kullanım nedeniyle tahrip olmuş. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün korumasında olan kilisede vaiz kürsüsü, yaşanan tahribat nedeniyle Bursa Arkeoloji Müzesi deposuna kaldırılmış. Kilisede alçı ve ahşap süslemeler dikkati çekerken, naosun kuzey ve güney duvarlarındaki pencerelerin üzerindeki yuvarlak madalyonlarda alçı kabartma kerubimler yer alıyor. Kabartmalar, yeşil, bordo, kırmızı ve altın yaldız boya ile boyanmış, bu bölümdeki kabartmaların bazı kısımları ise Yunanistan’dan gelen turistler tarafından sökülmüş ve tahrip edilmiş. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yayımlanan Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler adlı yapıtın 4. cildinde kilisenin bu bölümüyle ilgili olarak, “Anadolu’dan günümüze gelen örnekler arasında teknik ve sanat değeri açısından ünik olan bu ikonostasisin korunmasını dileriz” notu düşürülmüştür.
Tirilye’de doğan ve Yunanistan’da eğitim gördükten sonra Metropolit olarak Türkiye’ye dönen Chirisostomos tarafından 1904- 1909 yılları arasında yaptırılan Taş Mektep, önemli bir tarihi değer olarak geleceğe taşınıyor. Kıbrıslı Rum lider Başpiskopos Makarios’un eğitim gördüğü rivayet edilen bu okulda müdür olarak görev yapan Chrisostomos, daha sonra İzmir metropolitanı olmuştur. Dönemin batı mimarisini yansıtan neo-klasik tarzda bir yapı olan Taş Mektep, Tirilye’de Rum nüfusun iyice azalması nedeniyle 1924’te yetim ve öksüz çocukların eğitimi için Darü’l-eytam okulu olarak hizmete açıldı. İlkokul ve ortaokul olarak 1986'ya kadar işlevini sürdüren bina, 1989’da boşaltıldı. Yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın önemli yapıları arasında bulunan Taş Mektep’te, kültür derslerin yanı sıra marangozluk, demircilik gibi sanatlar da öğretildi. 1928’den sonra bina önce beş sınıflı yataklı bölge okulu, sonraları ise, yatılı kısmı kaldırılarak gündüzlü ilkokul olarak hizmete devam etti. 1986’da okul koruma derneğinin başvurusu üzerine Bayındırlık İl Müdürlüğü teknik elemanlarının yaptığı inceleme sonucunda Taş Mektep’in çatısında, duvarlarında ve döşemelerinde sorunlar tespit edildi ve can güvenliği açısından sakıncalı bulunarak 1989’da boşaltıldı. 965 metrekarelik bir arsa üzerinde inşa edilen binanın batı cephesindeki bir taş üzerine oyularak yazılmış, “M. MYPIDHS APXITEKTWN 1909" ifadesinden, Mimarın M. Myrides olduğu ve binanın 1909'da tamamlandığı anlaşılıyor. Taş Mektep’te Mudanya Belediyesi tarafından 10 Haziran 2017 tarihinde düzenlenen tören ile restorasyon çalışmaları başlatıldı. Tam 28 yıl boyunca kaderine terk edilen Taş Mektep, tüm ihtişamıyla yeniden Bursa’ya kazandırılıyor.
Mudanya’da yaşayan Ortodoks Rumların en önemli, en büyük kilisesi olan bu görkemli yapı, günümüzde Uğur Mumcu Kültür Merkezi olarak hizmet veriyor. Mudanya Merkezi’ndeki Ortodoks Kilisesi’nin kesin tarihi ve yaptıranı belli olmamakla birlikte, yapının kuzey cephesinde orta sıradaki pencerelerden birinde 1834 tarihli yedi satırlık bir kitabe bulunuyor. Geçmişten günümüze uzanan bu metinde “İyi hemşerimiz Anastasıou oğlu Iordines anımsamak için ve dindarlığından dolayı, bu kutsal kilisenin yüzeyindeki bütün yontulmuş taşları Palaikhorio’daki zeytinliğinden getirerek bağışlamıştır. Mudanya (Moundanion) O’na minnettardır” yazıyor. Eskiden bu kilisede görev yapan papazlardan birinin evi, “Papaz’ın Evi” olarak bilinirken, söz konusu bina, 2007’de restore edilip, ilk haliyle korunarak bugüne kadar sapasağlam gelmiş. Yapı, Rumların mübadele ile Mudanya’dan ayrılmasının ardından ibadethane özelliğini yitirmiş; uzun süre sinema olarak kullanıldıktan sonra, 1993’te Mudanya Belediyesi tarafından onarılarak Uğur Mumcu Kültür Merkezi adıyla hizmete açılmıştır. Bugün için eski kilisede sosyal ve kültürel etkinlikler, toplantılar, konferanslar, müzik ve tiyatro gösterileri düzenleniyor.
Mudanya sahil şeridinde, denize nazır uzunca bir bina olan Mudanya Garı, 1849 yılında Fransızlar tarafından gümrük binası olarak inşa edildi. Osmanlı yöneticilerinin demiryoluna verdikleri önem 19. yüzyılın ikinci yarısında iyice artmıştı. Sultan Abdulaziz, 1871 yılında demiryolu ile ilgili irade yayımlattı. Asya Osmanlı Demiryolları projesi Haydarpaşa’dan başlıyor, bu ağın içinde Bursa- Mudanya da yer alıyordu. Bursa’dan Fransa’nın Lyon kentine ham ipek ipliği ihracatını kolaylaştırmak amacıyla Mudanya ve Bursa arasında 42 kilometre uzunluğunda demiryolu hattı inşa edildi. Bursa’ya ulaşabilmek için 185 bin Osmanlı lirası masraf yapılmış ancak demiryolunun işletmeye açılması mümkün olmamıştı. Mudanya’ya gerçek trenin gelmesi ise 1892 yılına rastlıyor. 8 Haziran 1891 yılında onarım çalışmaları başlanan tren hattı, 17 Haziran 1892 yılında törenle açıldı. 18 yıl sonra Bursa’daki fabrikalarda üretilen ipekler, demiryolu ile Mudanya’ya taşındı. Önceleri gümrük ambarı olarak hizmet veren bina, Mudanya Tren İstasyonu oldu. Bursa – Mudanya arasında uzun yıllar ulaşımı sağlayan, Bursa’da üretilen malların dünyaya ulaşmasında önemli bir işlevi olan Mudanya- Bursa Demiryolu Hattı, TBMM tarafından çıkarılan bir yasa ile zarar ettiği gerekçesiyle 10 Temmuz 1953 yılında kapatıldı. Mudanya- Bursa ulaşımını sağlayan trenin kaldırılıp rayların sökülmesi sonucu işlevini yitiren bu ihtişamlı gar binası, 1980’li yılların sonunda restore edilerek otele dönüştürüldü.
Mudanya Merkez'de Şükrü Çavuş Mahallesi’nde yer alan Tahir Paşa Konağı, 18. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en seçkin örneklerinden biri… 1724 yılında inşa edilen konak, Kültür Bakanlığı’nca 1985 yılında kamulaştırılarak, onarımı Agâh Bursalı desteğiyle yapıldıktan sonra alt katı uzun süre ilçe halk kütüphanesi olarak kullanılıp 2012’de Mudanya Belediyesi’ne devredildi. Mudanya Belediyesi himayesinde müze ev olarak hizmet veren konak, Lâle Devri’nin izlerini taşıyan nadir eserlerden… İç duvar ve tavanlarındaki çiçek kabartmalı gravürleri günümüze kadar gelmeyi başaran 18 odalı konağın bir bölümünde Fransa’dan getirtilip bugüne kadar Bursa’da himaye edilmiş eşyaları Tahir Paşa’nın torunu Agâh Bursalı onayıyla izlenime sunuldu. Tahir Paşa’nın bir diğer torunu Memduh Gökçen’in de desteğiyle yapının müze ve sosyal/ kültürel merkez amaçlı değerlendirilmesi olanaklı kılındı ve 5 Temmuz 2013’te Mudanyalıların hizmetine açıldı. 18. yy Fransız ürünü ördekli avize, el yapımı dövme gümüş mineli saat, dört koltuk ve güllü abanoz ağacından sandalyeler, Tahir Paşa’nın gündelik giysileri, tören kostümü, kılıcı ve kendisine hediye edilen Şeyh Şamil’in Çerkez yamçısı, ailenin yakın geçmişte kullandığı objeler, konağın 20. yüzyıldaki sahibi Emin Bey’in Rus usta Monol tarafından yapılmış udu, Cüneyt Pekman arşivinden alınan Mudanya fotoğrafları, Girit odaları, Mudanya Bandosu köşesi de seyirliklerini meraklısına sunuyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin siyasi alanda kazandığı ilk başarısının göstergesi olan Mudanya Mütarekesi bu evde imzalanmıştı. Zaman zaman tansiyonun yükseldiği, sinirlerin gerildiği tartışmaların ardından kazanılan büyük zafer görüşmelerin yapıldığı ev, barışın simgesi haline geldi. Mudanya’nın Mütareke Meydanı’na girdiğinizde görülmeye değer güzellikleri arasında bembeyaz, heybetli bir bina çıkıyor karşınıza… Büyük bir savaşın anlaşmayla sonuçlandığı, her köşesinde başka bir hatıranın saklandığı bir bina… Rus asıllı Alexander Ganyanof’a ait olan ve daha sonra Şeker Kralı olarak da bilinen Mudanyalı iş adamı Hayri İpar’ın satın alıp onardığı Mudanya Mütareke Evi Müzesi; 1937 yılından, 1959 yılına kadar Mudanya Belediyesi’ne bağlı bir müze olarak hizmet verdi. 1959 yılında ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne devredildi. Barışın simgesi bu müze ev, Türk- Yunan savaşına son veren bir anlaşmanın imzalandığı yer olmasının yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk başkanlığındaki Ankara Hükümeti’nin de Türk milletinin tek temsilcisi olarak kabul edildiği ilk yer olma özelliğine sahip. 19. yüzyılın mimari özelliklerine sahip iki katlı, iki büyük salonu ve 13 odası bulunan müzeden içeri adım attığınız anda tarihi keşfetmeye başlıyorsunuz. İsmet Paşa’nın çalışma odasında, Paşa’nın savaştan sonra katıldığı bu antlaşmada şartlarının kabul edilmediğini görünce "Gerekirse savaşırız!" diyerek yumruğunu vurarak ikiye böldüğü mermer masa sergilenir. Türklerle savaşarak baş edemeyeceklerini anlayan İtilaf Devletleri’nin talebine karşılık barış sağlamak amacıyla başlayan görüşmelerin yapıldığı odada, İsmet Paşa dışında, İngilizleri temsilen General Harington, Fransa adına General Charpy, İtalya adına General Mombelli’nin balmumu heykellerini görüyorsunuz. Mudanya Mütareke Evi Müzesi kaldığı yerden geçmişi anlatmaya devam ediyor. Müze, ziyaretçilerine şahit olduğu barış ve özgürlük mücadelesini anlatıyor.
The bathhouse, built by Hasan Bey back in 1652, was restored thanks to contributions of benefactor businessman Agah Bursalı. Locals call the building as “Upper Bathhouse” (“Yukarı Hamam”) or “Old Bathhouse” (“Eski Hamam”) as well. It was built by Hasan Pasha, Brigadier of Egypt in 1653. Its revenues were allocated as income for the nearby mosque and other foundations constructed in the same era. Tomb of Hasan Pasha is located in the yard of mosque. The bathhouse consists of two major spaces with square plan, in addition to supplementary spaces. In the course of time, the building had become unserviceable and was used as storehouse and carpenter’s shop. Eventually, it was appropriately restored and introduced to Mudanya as culture center.
Myrleia is most probably founded by Colophons from Ionia back in 7th century BC, on the broad and flat hill known today as Hisarlık at 1 km southeast of Mudanya. Today, we come across certain traces of this ancient city. In addition to active urban life between the city walls on the hill, there are occasional settlements northwards, as well as to remains of harbor on the north. The location of ancient city, unearthed during a construction excavation in 2012, is declared a protected archaeological area. Mudanya Municipality aims at introducing its long history to tourism.
A significant center during early Christian era, Tirilye hosted many stupendous churches and monasteries, including the Vaulted Church. The church bears utmost importance for Orthodoxy. Its columns were important from Alexandria, Egypt, and the building was completed in late 13th century. According to a manuscript by Dr. J. Covel in 1676, the church is devoted to Panagia Pantobasillissa (Virgin Mary). This monument is unique as the first-ever church with murals on the world. Vaulted Church is also known as Panagia Pantobasilissa Church and Trigleia Abbey. It actually consists of vaults on buttresses. Vaults and dome are placed on four columns; adorned capitals are put on the columns bearing the dome. Locals also call it Little Ayasofya. The dome is high. Lack of any epitaph to indicate the exact date and patron of construction has brought along many different names for the church. The interior is more pompous than exterior thanks to motifs, drawings and adornments. The walls comprise traces of human frescoes, including a soldier with a sword, a spearman with a well-defined face, Archangel Michael with wings and scenes from life of Virgin Mary. The church was seriously damaged at the earthquake in 1855; the belfry and dome collapsed. Following the Exchange, the church was used as a storehouse under private property. It remained derelict for years, before being recently purchased by Elpidophoros Lambriniadis, who is appointed as Metropolitan Bishop of Bursa by Fener Greek Patriarchate in Istanbul. Following restoration, the church will regain its former glory and serve as a shrine once again.
Church of Archangels is one the most notable monuments in Mudanya… Located in Kumyaka Neighborhood, it is known as the third-oldest standing church on the world. Built in 780, the church, aka Taksiyarhon, is now 1234 years old. Built by Byzantine Emperor Constantine Porphyrogennetus IV between 780 and 797, the Church of Archangels is a private property. A while ago, it was sold to Elpidophoros Lambriniadis, who is appointed as Metropolitan Bishop of Bursa by Ecumenical Patriarchate in Fener, Istanbul. The church was purchased from a businessman from Istanbul; and its key is entrusted to neighborhood headman. In the past, the Church also served as an asylum, and underwent two restorations in 1448 and 1819. The Church preserved its status until 1922. Once the present restoration is accomplished, it will be put into service for worshipping and visit as a heritage of mankind.
A beautiful district in olive groves, Aydınpınar adds up to cultural mosaic of Mudanya with Hagios Apostoloi Church… The church was reportedly constructed in the time of Bursa Metropolitan Bishop Konstantios between 1846 and 1870, is still standing after two centuries. Aydınpınar was actually a Greek settlement called Misebolu. After 1922, the church was transformed into a mosque and belfry was employed as minaret. This historical monument underwent several reparations in various periods. Eventually, the belfry was demolished and a minaret was erected instead between 1952 and 1956. Upon the construction of a new mosque in 1980, the old building was abandoned. 1901 dated epitaph on the gate indicates the year of reparation. The church is still an important asset for Mudanya. The walls of this church with big rectangular plan are still intact despite all devastation… There is a cross on the stone at top right corner of the gate. Wooden carvings are still wonderful in spite of degradations. Engravings, motifs and original leaded glasses offer a visual feast; while some walls display hand-carved prayers and verses. On the main gate, the Greek marble epitaph written in Latin alphabet stands out with the following words: “Oh Lord! How beloved are your homes.”
Hagios Stephanos Church in Tirilye serves as a mosque today. The monument is one of the oldest and genuine Byzantine churches in Southern Marmara. It is a rare building that dates back to 610-850. The church, transformed now into mosque, was initially known as Aya Todori. With an inscription “968 AH” (1560) on the door, the church was later converted to Fatih Mosque. It is also called Kenolakkus Abbey. The building, which has Byzantine capitals at the entrance, has a dome of 19 meters high. The conical dome sat on two-grade drum is the most outstanding part of the building. In 16th century, it was purchased during Ottoman era and turned into a mosque. There are two documents in Ottoman with Arabic alphabet. One is placed on western façade of church, while the other is located on the epitaph under eaves level with the entrance door. A person called Hasan Ibn Ali had built a fountain on the yard wall to the west of mosque. The great earthquake in 1855 damaged the minaret, dome and southern wall; nevertheless, they were eventually repaired. During Greek invasion in July 1920, it was temporarily transformed back into church by local Rums; nevertheless, it was turned into a mosque once again at the behest of King Konstantinos who visited the site in September 1921.
Ancient church in Dereköy holds on to the life, defying time in Mudanya. Named after “Potamia,” which means “creek” in Greek, Dereköy (“Creek Village”) hosts this stupendous and timeless church. Remains of Greek Orthodox Church, the most important and still-extant monument in the neighborhood, takes the guests to a long journey within history. Built back in 1857, Dereköy Church stands out with its architecture and characteristics of ritual elements within. The local Rums left for Greece in 1922; nevertheless, it was employed by Muslim Turks coming from Thessaloniki and nearby Drama, Kavala, Yanya, Karacaova, Langaza and Crete as of 1924. Muslim Turks used the building as mosque until 1972. From then on, it was devastated due to natural wear and tear, as well as careless use. The church is now under protection of General Directorate of Foundations. The pulpit was taken to the warehouse of Bursa Museum of Archeology because of degradation. The church stands out with plaster and wooden ornaments; there are embossed cherubim of plaster in circular medallions on the windows on north and south walls of the naos. Reliefs are painted in green, claret red, red and gold bronze; some of the reliefs were removed and devastated by visiting Greek tourists. According to volume 4 of Foundation Monuments and Ancient Works in Turkey (Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler) by General Directorate of Foundations, “we hope this iconostasis, unique among Anatolian examples with its technical and artistic value, is preserved as necessary.”
Stone School was built between 1904 and 1909 by Chirisostomos, who was born in Tirilye and returned to Turkey as metropolitan bishop after his education in Greece. Today, it is handed down to future as a notable historical asset. According to rumors, Cypriot Greek Archbishop Makarios also attended this school. The principal Chrisostomos eventually became metropolitan bishop of Izmir. Stone School is a neo-classical structure that reflects the western arhictecture of the time. Due to diminution of Greek population in Tirilye, it was transformed into an orphanage in 1924. The building served as primary and secondary school until 1986, before being discharged in 1989. Stone School is one of the most important buildings not only in Turkey but all around the globe. Carpentry and forging were among the crafts taught therein. After 1928, the building served as a boarding primary school, before becoming a day school. Back in 1986, school protection association applied to Provincial Directorate of Public Works, whereupon some structural wear and tear was detected on the roof, walls and floorings. Accordingly, Stone School was evacuated in 1989 in order to prevent safety problems. According to indication “M. MYPIDHS APXITEKTWN 1909” on western façade of the school, built on a land of 965 m2, the architect M. Myrides completed the construction in 1909. Following a ceremony on 10 June 2017, Mudanya Municipality started restoration works at Stone School. After being abandoned for 28 years, Stone School is about to return to Bursa with all its glory.
This stupendous monument is the most important and greatest church of Orthodox Greeks in Mudanya. Today, it serves as Uğur Mumcu Culture Center. The exact date of construction and name of builder are unknown. The Orthodox Church in downtown Mudanya has a seven-line epitaph dated to 1834 on one of windows on northern façade. The epitaph reads as follows: “In order to be commemorated and due to his piousness, Iordines, son of Anastasiou and our good fellow-citizen, has donated all sculpted stones on the façades of this holy church from his olive grove in Palaikhorio. Mudanya (Moundanion) expresses gratitude for him.” In the past, the house of one of the priests was known as “Priest’s Home”. The building was restored in 2007 pursuant to its original form and reached our day. The church lost its function as place of worship following the departure of Rums from Mudanya according to exchange agreement. It served as movie theater for a long time, before being repaired by Mudanya Municipality in 1993. Since then, the monument became Uğur Mumcu Culture Centre. Today, the former church hosts social and cultural activities, meetings, conferences, music and theater shows.
A long building with sea view on the shore, Mudanya Train Station was built back in 1849 by the French as customs house. During the second half of 19th century, Ottoman administration began to attach greater importance to railway. Sultan Abdulaziz issued a directive on railroad in 1871. Ottoman project of Asian Railways began from Haydarpaşa, and the network passed through Mudanya, Bursa. A rail line of 42 km was built between Mudanya and Bursa, in order to facilitate exportation of raw silk yarn from Bursa to French city of Lyon. 185,000 Ottoman liras were spent for construction; the line, however, could never be put into service. Actual arrival of rail transport to Mudanya dates to 1892. Reparations on former line began on 8 June 1891, and it was inaugurated on 17 June 1892. After 18 years, silk fabricated in factories in Bursa were carried to Mudanya by rail. The building, once serving as bonded warehouse, became Mudanya Train Station. Mudanya-Bursa Rail Line, which ensured transport between two cities for long years and had an important part in transport of Bursa productions to the world, was closed on 10 July 1953 pursuant to a law enacted by TGNA on the ground of losing money. The glorious station remained functionless upon annihilation of the line and removal of the rails. In late 1980s, the building was restored and transformed into a hotel.
Tahir Pasha Mansion in Şükrü Çavuş Neighborhood is one of the most outstanding examples of 18th century Ottoman architecture… Built back in 1724, the mansion was nationalized by Ministry of Culture in 1985. It was restored thanks to support of Agâh Bursalı. Six floors served as public library for a long while, before being handed over to Municipality of Mudanya in 2012. The mansion now serves as a museum under custody of Mudanya Municipality, and is one of rare buildings from Tulip Period. Inner walls and ceilings are adorned with engraved flowers. The mansion comprises 18 rooms, as well as an exhibition of belongings of Tahir Pasha. The belongings were brought back from France and preserved in Bursa, before they were approved by his grandson Agâh Bursalı for exposition. Memduh Gökçen, another grandson of Tahir Pasha, enabled use of the building as museum and social/cultural center, whereupon it was put into service for locals of Mudanya on 5 July 2013. 18th century French chandelier in form of duck, handmade clock with beaten silver dial, four armchairs and chairs made of rose and ebony, daily garments of Tahir Pasha, his ceremonial uniforms, sword and yamchi (woolen vest) of Imam Shamil given to Pasha as a gift, objects used by family in recent past, lute of Emin Bey, the owner of mansion in 20th century, made by Russian craftsman Monol, photographs of Mudanya from archive of Cüneyt Pekman, Cretan rooms and Mudanya Band corner are exhibited for guests.
Armistice of Mudanya, the first-ever concrete political achievement of Government of Turkish Grand National Assembly, was signed in this house. The venue, which hosted rising tensions, nervous debates and eventual victorious negotiations, became a symbol of peace. As you reach at Armistice Square, you come across a white, stupendous building among other beauties of Mudanya… This is a building where a great war was ended and which conceals another memory at every corner… Museum Venue of Armistice of Mudanya was initially owned by Russian Alexander Ganyanof. Then Hayri İpar, “Sugar Tycoon” from Mudanya, purchased and restored the building. The house served as a Museum under Mudanya Municipality between 1937 and 1959. In 1959, it was handed over to General Directorate of Ancient Arts and Museums. As a symbol of peace, the house is venue of armistice at the end of Greco-Turkish War; moreover, it is the first-ever place where Ankara Government, led by Mustafa Kemal Ataturk, is recognized as the exclusive representative of Turkish nation. The museum displays features of 19th century architecture. It comprises two floors, two great halls and 13 rooms. Once you are in, you begin to discover history. Office of İsmet Pasha includes, among others, the marble table broken by the fist of Pasha as he yelled “We’ll fight if need be!” when he learnt the conditions of treaty were not accepted. The room, which hosted peace negotiations upon the request of Allied Powers, now hosts wax sculptures of Ismet Pasha, British General Harington, French General Charpy and Italian General Mombelli. Museum Venue of Armistice of Mudanya continues telling us the past. The Museum narrates its guests the struggle for peace and freedom it once witnessed.